Monday, November 11, 2013

Bahçe Zevki


Bahçedeki şeftali
Bodrum’dan Eylül ortalarında ayrılıp Istanbul’a gelmiştim. Daha topu topu iki ay olmadı ama şimdiden bahçemi özledim. Bodrum’da yaşamanın önemli bir yanı da evlerin bahçeli olması. Istanbul’da 5 katlı, 10 katlı, hatta 30 katlı apartmanlarda dairelere tıkışıyoruz kendimizi, kirli gri bir manzara, şansımız varsa apartman girişinde bir-iki metrekare bir yeşil alan, pis havayı soluyarak yaşıyoruz. Oysa Bodrum evlerinde sadece bahçe yok, temiz hava da var, sessizlik de var, rahat yaşayabilmek var, beş kilometrelik mesafeyi arabayla değil, yürüyerek 50 dakikada gidebilmek var, sakinlik, huzur var. Bir de, bahçede yetiştirdiğim otu, sebzeyi, meyveyi gönül rahatlığıyla yiyebilmek var. 

Bahçe ürünleriyle kahvaltı sofrası

Bizim bahçemiz 200 metrekare kadar. Büyük sayılmaz. Üstelik düzayak da değil, 3 kademeli bir bahçe. Ama orada yediğim mor eriklerin, şeftalilerin, salatalık, maydanoz, roka, vişnenin lezzetini büyük kentlerin marketlerinde pazarlarında bulmanın imkanı yok. Geçen yaz topu topu 6-7 tane salatalık fideledim, her gün suladım, çabucacık büyüdüler ve yaz boyunca hergün 1 kilo salatalık topladım. Baharın gittiğimde 1 metrekarelik bir yere maydanoz tohumu sepmiştim. Yaz boyunca pazardan maydanoz almadım. Üstelik önümüzdeki bahar Bodrum’a döndüğüm  zaman maydanozları gene büyümüş olarak göreceğim. Her yıl öyle oluyor. Kışın ben orada olmasam da, dökülen tohumlar yağmurla, güneşle yeniden yeşeriyor, diz boyu oluyor.
Baharın geldiğimde topladığım kendiliğinden büyüyen maydanozlar

Etsiz lahmacun


Bahçede iki tane şeftali ağacı vardı. Biri çürümeye başlamıştı, kestim, ama zaten öteki ağaç her yıl 30-40 kilo şeftali veriyor. Şeftali, elle yoklayıp hafif yumuşadığını anlayınca olmuş demektir. Hem annemle birlikte topluyoruz, hem de kendimiz yiyoruz. Yalıkavak pazarında bile o kadar lezzetlisi yok.

Şeftali bahçeden.
Bahçenin mor eriği
Parmak üzümü



Mandalinalar


Kudret narı. Bal ya da zeytinyağında bekletip her sabah birer kaşık yenince mide ağrılarına birebir
Mor erik de öyle. 30-40 kilo mahsul ve en lezzetlisinden. Erikten de şeftaliden de biraz reçel yapıp, yemediklerimizi komşulara dağıtıyoruz. Bodrum’da komşuluk böyle zaten. Herkes pişirdiklerinden, topladıklarından komşulara da veriyor. Hem fazla ürün ziyan olmuyor, hem bende olmayan şeyler komşulardan geliyor, hem de bir samimiyet kuruluyor. Bunu şehirlerde yapmayan insanlar, Bodrum’a gelince nasılsa birden değişiyorlar, sıcaklaşıyorlar. Tuhaf gibi geliyor ama, aslında şehir hayatının insanı nasıl hırçınlaştırdığını gösteriyor. Tabii Bodrum’da insan davranışlarının tek farkı bu gibi yardımlaşmalar değil. Araba kullandığınız zaman da korna sesi duymuyorsunuz. Temmuz-Ağustos’ta gelen Istanbullu tatilciler dışında, kimsenin kimseyi sollama, makas atma derdi de yok.

Komşunun bahçesinden karabiber


"Self Portrait": En keyiflisi de akşama doğru bira keyfi.

O yüzden Bodrum’da yaşamak çok farklı, çok güzel. Herkesin emeklilik rüyasına girmesi boşuna değil.