 |
Bahçedeki şeftali |
Bodrum’dan Eylül ortalarında
ayrılıp Istanbul’a gelmiştim. Daha topu topu iki ay olmadı ama şimdiden bahçemi
özledim. Bodrum’da yaşamanın önemli bir yanı da evlerin bahçeli olması.
Istanbul’da 5 katlı, 10 katlı, hatta 30 katlı apartmanlarda dairelere tıkışıyoruz
kendimizi, kirli gri bir manzara, şansımız varsa apartman girişinde bir-iki
metrekare bir yeşil alan, pis havayı soluyarak yaşıyoruz. Oysa Bodrum evlerinde
sadece bahçe yok, temiz hava da var, sessizlik de var, rahat yaşayabilmek var,
beş kilometrelik mesafeyi arabayla değil, yürüyerek 50 dakikada gidebilmek var,
sakinlik, huzur var. Bir de, bahçede yetiştirdiğim otu, sebzeyi, meyveyi gönül
rahatlığıyla yiyebilmek var.
 |
Bahçe ürünleriyle kahvaltı sofrası |
Bizim bahçemiz 200 metrekare kadar. Büyük
sayılmaz. Üstelik düzayak da değil, 3 kademeli bir bahçe. Ama orada yediğim mor
eriklerin, şeftalilerin, salatalık, maydanoz, roka, vişnenin lezzetini büyük
kentlerin marketlerinde pazarlarında bulmanın imkanı yok. Geçen yaz topu topu
6-7 tane salatalık fideledim, her gün suladım, çabucacık büyüdüler ve yaz
boyunca hergün 1 kilo salatalık topladım. Baharın gittiğimde 1 metrekarelik bir
yere maydanoz tohumu sepmiştim. Yaz boyunca pazardan maydanoz almadım. Üstelik
önümüzdeki bahar Bodrum’a döndüğüm zaman maydanozları gene büyümüş olarak göreceğim. Her yıl
öyle oluyor. Kışın ben orada olmasam da, dökülen tohumlar yağmurla, güneşle
yeniden yeşeriyor, diz boyu oluyor.
 |
Baharın geldiğimde topladığım kendiliğinden büyüyen maydanozlar |
 |
Etsiz lahmacun |
Bahçede iki tane
şeftali ağacı vardı. Biri çürümeye başlamıştı, kestim, ama zaten öteki ağaç her
yıl 30-40 kilo şeftali veriyor. Şeftali, elle yoklayıp hafif yumuşadığını
anlayınca olmuş demektir. Hem annemle birlikte topluyoruz, hem de kendimiz
yiyoruz. Yalıkavak pazarında bile o kadar lezzetlisi yok.
 |
Şeftali bahçeden.
 |
Bahçenin mor eriği |
|
 |
Parmak üzümü |
 |
Mandalinalar |
 |
Kudret narı. Bal ya da zeytinyağında bekletip her sabah birer kaşık yenince mide ağrılarına birebir |
Mor erik de öyle.
30-40 kilo mahsul ve en lezzetlisinden. Erikten de şeftaliden de biraz reçel
yapıp, yemediklerimizi komşulara dağıtıyoruz. Bodrum’da komşuluk böyle zaten.
Herkes pişirdiklerinden, topladıklarından komşulara da veriyor. Hem fazla ürün
ziyan olmuyor, hem bende olmayan şeyler komşulardan geliyor, hem de bir
samimiyet kuruluyor. Bunu şehirlerde yapmayan insanlar, Bodrum’a gelince
nasılsa birden değişiyorlar, sıcaklaşıyorlar. Tuhaf gibi geliyor ama, aslında
şehir hayatının insanı nasıl hırçınlaştırdığını gösteriyor. Tabii Bodrum’da
insan davranışlarının tek farkı bu gibi yardımlaşmalar değil. Araba
kullandığınız zaman da korna sesi duymuyorsunuz. Temmuz-Ağustos’ta gelen
Istanbullu tatilciler dışında, kimsenin kimseyi sollama, makas atma derdi de yok.
 |
Komşunun bahçesinden karabiber |
 |
"Self Portrait": En keyiflisi de akşama doğru bira keyfi. |
O yüzden Bodrum’da
yaşamak çok farklı, çok güzel. Herkesin emeklilik rüyasına girmesi boşuna
değil.