Sadun ve Oda Boro 1965’te Kısmet isimli yelkenlileriyle
Caddebostan-Istanbul’dan başlayan bir dünya seyahatine çıkmışlar, 3 yıl sonra Istanbul'a dönmüşlerdi. O yıllarda basit
bir yelkenliyle böyle geziler yapılması sık rastlanan şeyler değildi. Hatta
onunki, bir Türk’ün yelkenliyle yaptığı ilk dünya seyahatiydi. Bu yüzden çok
ilgi çekmişti. Ayrıca, dünya da şimdiki kadar küçük değildi. Birçok ülke, ada
bugünkü kadar tanınmıyordu. Zaten, üç tarafı denizle çevrili koca ülkede
neredeyse kapalı bir toplum olarak yaşanıyordu.
![]() |
Sadun Boro: "Pupa Yelken, Kısmet'in Dünya Seyahati" |
Boro’lar batıya
doğru yol alarak Ege ve Akdeniz’den sonra Atlas Okyanusu’na, Karayibler’e,
Pasifik’e, Hint Okyanusu’na açılmış, sayısız ülke ve adada konaklamış, Kızıldeniz
üzerinden, Süveyş savaş sebebiyle imkan vermediği için Kısmet’i İsrail’in Eilat
limanında kamyona yükleyerek kısa bir çöl yolculuğuyla Akdeniz’e ulaşmış ve Istanbul’a
dönmüşlerdi. Gezi yaklaşık 3 yıl sürmüş ve bu süre boyunca gittikleri her
yerden Hürriyet’e mektup, fax, telgrafla haberler göndererek, hem başlarından
geçen maceraları, hem de konakladıkları yerlere ilişkin yerel bilgileri
anlatmışlardı.
![]() |
Hürriyet'teki yazılardan, yukarıdaki kitaptan aldığım bir örnek |
Neler, nereler
yoktu ki o yazılarda... Karaib adaları, yamyamlar arasında geçen günler, Budist
gelenekler, Kısmet’in köpek balıklarıyla dansları, Polonezya yerlilerinin
yaşamları, mercan kayalıklarından, fırtınalardan, hortumlardan kaçışlar, korsan
saldırıları... Her yazı başka bir macera anlatıyordu.
Ben o zamanlar 12-13 yaşlarında bile gazete okur, üstelik ilk önce dış haberler sayfalarını çevirir, topu topu 8 ya da sonradan 12 sayfa olan gazetenin büyük bölümünü gözden geçirirdim. Tabii 1960’ların 8 ya da 12 sayfalık gazetelerinde bugünün 48 sayfalık gazetelerindeki kadar reklam olmadığı gibi, okunabilir nitelikte daha fazla yazı olurdu.
Sadun Boro yazılarını düzenli aralıklarla gönderemediği için her gün Hürriyet’i alır almaz, acaba bugün Kısmet'ten haber, fotograf var mı, diye heyecanla sayfaları karıştırırdım. Boro’ların Istanbul’a dönüşleri de adeta devlet töreniyle kutlanmış, binlerce insan bu geziyi bir ulusal gururla karşılamıştı. O yıllarda Türkiye’nin nüfusunun şimdikinin yarısından az olduğu halde, Hürriyet’in tirajının şimdikinden çok daha yukarıda olduğunu söylersem, ilginin boyutu da daha kolay anlaşılabilir. Nitekim Boro’lar ülkeye dönüşlerinde cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmiş, hatta PTT İdaresi Kısmet için bir posta pulu ve ilk-gün zarfı bile çıkarmıştı.
Ben o zamanlar 12-13 yaşlarında bile gazete okur, üstelik ilk önce dış haberler sayfalarını çevirir, topu topu 8 ya da sonradan 12 sayfa olan gazetenin büyük bölümünü gözden geçirirdim. Tabii 1960’ların 8 ya da 12 sayfalık gazetelerinde bugünün 48 sayfalık gazetelerindeki kadar reklam olmadığı gibi, okunabilir nitelikte daha fazla yazı olurdu.
Sadun Boro yazılarını düzenli aralıklarla gönderemediği için her gün Hürriyet’i alır almaz, acaba bugün Kısmet'ten haber, fotograf var mı, diye heyecanla sayfaları karıştırırdım. Boro’ların Istanbul’a dönüşleri de adeta devlet töreniyle kutlanmış, binlerce insan bu geziyi bir ulusal gururla karşılamıştı. O yıllarda Türkiye’nin nüfusunun şimdikinin yarısından az olduğu halde, Hürriyet’in tirajının şimdikinden çok daha yukarıda olduğunu söylersem, ilginin boyutu da daha kolay anlaşılabilir. Nitekim Boro’lar ülkeye dönüşlerinde cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmiş, hatta PTT İdaresi Kısmet için bir posta pulu ve ilk-gün zarfı bile çıkarmıştı.
Boro'lar daha sonra kızlarıyla birlikte bir seyahat daha yaptılar. Bu seyahat sırasında Miço öldü. Kısmet artık yaşlandığı için şimdi Istanbul'da Rahmi Koç Müzesi'nde dinlenmeye çekildi. Sadun Boro ise artık Göcek'te yaşıyor ve kıyılarımızın korunması, temiz tutulması için uğraşıyor.
Bendeki deniz sevgisi de galiba Sadun-Oda Boro ile kedileri Miço’nun Kısmet’le yaptıkları
dünya turu yazılarıyla başlamıştı. Sadun Boro daha sonra o yazıları
genişleterek “Pupa Yelken, Kısmet’in Dünya Seyahati” ismiyle kitaplaştırdı.
Şimdi “Pupa Yelken”in sayfalarını karıştırırken, bugün Bodrumlu olmamın
arkasında o gezi tefrikasının payının da olduğunu düşünüyorum. İşe bakın ki,
Boro’lar daha 1980’de Istanbul’dan, artık yaşanabilir bir şehir olmaktan çıktı,
diyerek ayrılmış, Bodrum’a yerleşmişlerdi. Bense bu kararı 2010’ların Istanbul’unda
alabildim!