Thursday, November 21, 2013

Sadun Boro ve "Pupa Yelken"


Sadun ve Oda Boro 1965’te Kısmet isimli yelkenlileriyle Caddebostan-Istanbul’dan başlayan bir dünya seyahatine çıkmışlar, 3 yıl sonra Istanbul'a dönmüşlerdi. O yıllarda basit bir yelkenliyle böyle geziler yapılması sık rastlanan şeyler değildi. Hatta onunki, bir Türk’ün yelkenliyle yaptığı ilk dünya seyahatiydi. Bu yüzden çok ilgi çekmişti. Ayrıca, dünya da şimdiki kadar küçük değildi. Birçok ülke, ada bugünkü kadar tanınmıyordu. Zaten, üç tarafı denizle çevrili koca ülkede neredeyse kapalı bir toplum olarak yaşanıyordu. 

Sadun Boro: "Pupa Yelken, Kısmet'in Dünya Seyahati"
Boro’lar batıya doğru yol alarak Ege ve Akdeniz’den sonra Atlas Okyanusu’na, Karayibler’e, Pasifik’e, Hint Okyanusu’na açılmış, sayısız ülke ve adada konaklamış, Kızıldeniz üzerinden, Süveyş savaş sebebiyle imkan vermediği için Kısmet’i İsrail’in Eilat limanında kamyona yükleyerek kısa bir çöl yolculuğuyla Akdeniz’e ulaşmış ve Istanbul’a dönmüşlerdi. Gezi yaklaşık 3 yıl sürmüş ve bu süre boyunca gittikleri her yerden Hürriyet’e mektup, fax, telgrafla haberler göndererek, hem başlarından geçen maceraları, hem de konakladıkları yerlere ilişkin yerel bilgileri anlatmışlardı.

Hürriyet'teki yazılardan, yukarıdaki kitaptan aldığım bir örnek
Neler, nereler yoktu ki o yazılarda... Karaib adaları, yamyamlar arasında geçen günler, Budist gelenekler, Kısmet’in köpek balıklarıyla dansları, Polonezya yerlilerinin yaşamları, mercan kayalıklarından, fırtınalardan, hortumlardan kaçışlar, korsan saldırıları... Her yazı başka bir macera anlatıyordu.

Ben o zamanlar 12-13 yaşlarında bile gazete okur, üstelik ilk önce dış haberler sayfalarını çevirir, topu topu 8 ya da sonradan 12 sayfa olan gazetenin büyük bölümünü gözden geçirirdim. Tabii 1960’ların 8 ya da 12 sayfalık gazetelerinde bugünün 48 sayfalık gazetelerindeki kadar reklam  olmadığı gibi, okunabilir nitelikte daha fazla yazı olurdu. 

Sadun Boro yazılarını düzenli aralıklarla gönderemediği için her gün Hürriyet’i alır almaz, acaba bugün Kısmet'ten haber, fotograf var mı, diye heyecanla sayfaları karıştırırdım. Boro’ların Istanbul’a dönüşleri de adeta devlet töreniyle kutlanmış, binlerce insan bu geziyi bir ulusal gururla karşılamıştı. O yıllarda Türkiye’nin nüfusunun şimdikinin yarısından az olduğu halde, Hürriyet’in tirajının şimdikinden çok daha yukarıda olduğunu söylersem, ilginin boyutu da daha kolay anlaşılabilir. Nitekim Boro’lar ülkeye dönüşlerinde cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmiş, hatta PTT İdaresi Kısmet için bir posta pulu ve ilk-gün zarfı bile çıkarmıştı.

Boro'lar daha sonra kızlarıyla birlikte bir seyahat daha yaptılar. Bu seyahat sırasında Miço öldü. Kısmet artık yaşlandığı için şimdi Istanbul'da Rahmi Koç Müzesi'nde dinlenmeye çekildi. Sadun Boro ise artık Göcek'te yaşıyor ve kıyılarımızın korunması, temiz tutulması için uğraşıyor.

Bendeki deniz sevgisi de galiba Sadun-Oda Boro ile kedileri Miço’nun Kısmet’le yaptıkları dünya turu yazılarıyla başlamıştı. Sadun Boro daha sonra o yazıları genişleterek “Pupa Yelken, Kısmet’in Dünya Seyahati” ismiyle kitaplaştırdı. Şimdi “Pupa Yelken”in sayfalarını karıştırırken, bugün Bodrumlu olmamın arkasında o gezi tefrikasının payının da olduğunu düşünüyorum. İşe bakın ki, Boro’lar daha 1980’de Istanbul’dan, artık yaşanabilir bir şehir olmaktan çıktı, diyerek ayrılmış, Bodrum’a yerleşmişlerdi. Bense bu kararı 2010’ların Istanbul’unda alabildim!