Wednesday, July 9, 2014

Bodrum'a mı Yerleşsem, Istanbul'da mı Kalsam


Bodrum'da yaşamam Balıkçı'ya özenerek başladı.

Bodrum ile Istanbul, ya da küçük, sakin bir sahil kasabasındaki yaşam ile büyük kentteki yaşam arasında çok fark var. Ben 25 yıl Ankara ve Istanbul’da Türkiye’nin en büyük finans kurumlarından birinde masa başında çalışırken, çocukluğumdan beri okuduğum Halikarnas Balıkçısı’nın kitaplarının, mitolojiye duyduğum ilginin ve Ege’li geçmişimin çekiciliğine dayanamayarak, 7-8 yıldır zamanımın büyük bölümünü Bodrum’da geçirmeye başladım. Zaten bildiğim, istediğim bir yaşam tarzıydı, Bodrum’da hiç bocalamadım.

Bahçe ürünü salatalık
Bu demek değil ki, Bodrum’da yaşam, Istanbul’a kıyasla her bakımdan avantajlı. Tabii ki değil. İki tarafın da farklı güçlü ve zayıf yönleri var. Istanbul’daki arkadaşlarım, “acaba biz de oraya gelsek bocalar mıyız” diye soruyorlar, bu yazıyı o yüzden yazıyorum.  

Komşu damdaki serçe
Ekonomik olarak baktığımda, Bodrum’da yaşamak büyük kentlerdeki yaşamla karşılaştırıldığında, benim için daha ucuz. “Istanbul’daki evim bir kenarda dursun, Bodrum’da da bir ev alayım” diyorsanız, tabii ki para lazım, ama o bile, Istanbul’un iyi semtlerindekinden pahalı değil. Kirada oturacaksanız, o da daha ucuz.

Aradığınız şey sakin, egolardan uzak, rahat, keyifli yaşamaksa, Bodrum’da farklı bir tüketim kalıbına sahip olmanız gerekir. “Trendy olayım, Nişantaşı, Etiler eğlence kültürünü sürdüreyim” diyorsanız, burada o zaten yok. Ha, her akşam Gümüşlük yalıdaki, Türkbükü'ndeki lokantalara gitmek isterseniz, doğru, oralarda deniz kıyısında rakı sohbeti yapmak keyiflidir, fakat o iş masraflıdır, baş edemezsiniz, her akşam oraya takılmanız gerekmiyor. Güzel ve daha ucuz başka yerler de var. Ayrıca evinizde, bahçenizde de keyif yapabilirsiniz. Kaldı ki, sanki Istanbul’da her akşam Boğaz’da mı yiyoruz. Gidenler bilir, hafta içlerinde Nevizade, Beşiktaş Çarşı, Sarıyer sahili lokantaları, Yeniköy ve daha birçok yer tenha olur.

Modayı izlemek, trendy olmak diye bir sıkıntı da yok burada. Istanbul’da çalışırken “giyim kuşamınız çalıştığınız kurumun imajını zedelemeyecek şekilde presentabl” olacak diye “performans değerlendirme silahı”nı göğsümüze yönelten patronlar da yok ki, maaşımızı Beymen’e, Vakko’ya yatıralım, AVM AVM dolaşıp cekete uygun ipek kravat arayalım... Veya emekli olduğumuz zaman bile, sosyal çevremizce yadırganma endişesiyle marka giymeye devam edelim. Burada yaz ve kışı bir iki blucin, şort, t-shirt, sweatshirt, sandalet, spor ayakkabı ve bir de şapkayla, yağmurlu günler için bir botla rahat rahat geçirirsiniz, sonraki yaz ve kışlarda da, eskiyinceye kadar gene bunlarla devam edebilirsiniz.

Ulaşım çok daha ucuz. Istanbul’da attığınız adım paradır, en yakın mesafe yürüyerek yarım saattir, o da otoyol kenarlarında yürümeyi göze alırsanız. Her yere arabayla, taksiyle, beklemeyi ve binince de ayakta gitmeyi göze alırsanız dolmuşla gitmek zorundasınız. Burada mesafeler çok daha kısa. Ayda en fazla bir depo yakıt yetiyor. O da, hergün araba kullanırsanız. 

Sebze-meyve fiyatları Istanbul’dan hem biraz daha ucuz, hem de çok daha tazedir, hatta günlüktür, daha nasıl olsun. Bazı pazarcılar sabah topladıklarını getirip satıyorlar. Daha önemlisi, aldığınız sebze meyve çok daha kaliteli. Öylesini Istanbul’da bulmak zor. Zaten hemen hergün bir semtte pazar var. Çarşamba Gümüşlük, Perşembe Yalıkavak, Cumartesi Turgutreis, diğer günlerde de Ortakent’te, Bodrum’da, başka mahallelerde... Üstelik pazarlardan alışveriş yapmak çok da keyifli. Belki okuma yazma bile bilmeyen köylü kadınla ahbaplık ediyorsunuz. Dedim ya, burada ego yok. Ayrıca, zevk alıyorsanız, tadımlık da olsa, bahçenizde de birkaç çeşit sebze, meyve yetiştirebilirsiniz. Pazara gidemedniz,  dolaşırken, köylerden geçerken köylülerin yol kenarındaki tezgahlarından da alışveriş yapabilirsiniz. 

Çocuğu olanların en büyük harcama kalemi okullar olmalı. Bodrum’da birkaç kolej var, eğitimleri kaliteliymiş, fakat okul ücretleri Istanbul’daki özel okullardan farksız. Ama gene de buradaki çocuklar için başka avantajlar olduğunu söyleyebilirim: Doğa ile daha içiçe yaşıyorlar, çileğin ağaçta yetişmediğini, yumurtanın fabrikada üretilmediğini görüyor, doğal gıdalarla besleniyorlar, marka ve tüketim toplumundan uzak yetişiyorlar.

Sağlık sorunlarını konuşursak, artık Bodrum’da da gayet iyi hastaneler var. Eskiden azdı, ama artık var. Istanbul’daki kadar çok seçenek yok, doğru, fakat Istanbul’da stres-ilişkili rahatsızlık yaratan trafik, gürültü, pislik, kısaca, bildiğimiz büyük şehir stresi de burada yok. Buna karşılık Bodrum’da daha sağlıklı beslenme ve yaşam imkanları var.

Güney Afrika'lı gitarist Derek Gripper Gümüşlük Koyunbaba Taş Ocağı'nda konsere başlarken.



"Strawberry Fields Are Forever"


Eğlence derseniz Bodrum’da da var. Doğru, Istanbul’da her gece en az kırk yerde canlı konser vardır. Peki kim, haftada kaç akşam o konserlere ya da canlı müzik yapılan barlara gidiyor. Ben Istanbul’daki ilk yıllarımda her gece Beyoğlu’na takılırdım, ama giderek yorulmaya, trafiği ve yorgunluğu göze alamamaya başlamıştım. Bodrum’da kışın çok daha az canlı müzik var, ama daha güzel ve nezih ortamlarda. Yazın ise Bodrum Kalesi’nde ve Gümüşlük’te bale ve klasik müzik festivalleri yapılıyor, birçok barda canlı müzik dinlenebiliyor. Tabii burada, büyük şehirlerde olmayan şeyler de var, mesela alın içkinizi, oturun bahçenizde ve koyun CD çalarınıza bir albümü, yıldızların altında hafif hafif hayallere dalın. Tabii ki burada yıldızları da sayabiliyorsunuz, çünkü temiz hava var. Bahçenizdeki limon ağacına bakarak, Peter, Paul & Mary'den "Lemon Tree"yi dinleyin.  Ya da Beatles'dan "Strawberry Fields Are Forever"ı mırıldanarak "tarla"nızdan çilek toplayın. Bu keyif de Istanbul’da yok.

Limon ağacı. Yediverendir.










Bahçe deyince, burada hemen her evin bahçesi var. Toprağa, çiçeklere, ağaca dokunmak büyük keyif. Tabii, eğer bundan zevk alıyorsanız. Mesela ben bahçemde yirmi metrekarelik bir yere domates, biber , salatalık maydanoz, nane ektim. Biberiye de var. Buradan alacağım ürün en fazla üç kilo domates, dört kilo salatalık, yarım kilo biber, toplasam 30 liralık ürün. Buna karşılık fidesine, gübresine, sulamasına en az üç-dört kat fazla para veriyorum. Ama gidip pazardan almak yerine bahçemden, kendi yetiştirdiğim şeyleri toplayıp yemenin, toprağa dokunmanın zevki buna değiyor. Salata yaparken dolapta maydanoz, nane mi bulamıyorum, hemen inip bahçeden üç-beş sap koparıyorum. Istanbul’da ise, çok istekliyseniz, ancak saksıda yapabilirsiniz bunu. Sabahları açık pencereden melisa ve hanımeli kokularıyla uyanmanın, 50 yaşınızı devirmişken çocuk gibi bahçenizdeki ağaca çıkıp üç beş tane vişne toplamanın zevki de Istanbul’daki yaşamımda hiç olmamıştı. Burada var. Bahçeyle uğraşmak zaten başlıbaşına bir yazı konusu.

Salata yaparken maydanoz mu bulamadınız? Bahçeye bir bakın.


Bahçede mor çiçekler


Cennet süpürgeleri

Bodrum küçük yer. Buraya yerleşince Istanbul’daki arkadaş çevrenizden ister istemez kopuyor, en azından uzaklaşıyorsunuz. Istanbul’da çok daha geniş bir çevreniz olabiliyor. Burada ise o imkan sınırlı. Ama iyi ilişkilerle onu da elde edebiliyorsunuz. Tabii, arkadaş çevresinin Istanbul’daki önemiyle Bodrum’daki önemi de farklı. Istanbul’da işten çıkıp eve gitmeyi istemezken, burada evinizde, bahçenizde zaman geçirmekten daha çok keyif alıyorsunuz. Zaten, bir de şu var, eğer emekli iseniz, Istanbul’da da olsanız, arkadaşlarınızın çoğu işyerinden olduğu için, onlarla ilişkiniz hiçbir zaman eskisi gibi olmuyor, giderek zayıflıyor.

Istanbul’da hafta sonlarında Polonezköy’e, Poyrazköy’e, Kavaklar’a gidip kır havası özleminizi giderebilirsiniz. Ama acaba bunu her hafta yapabilir misiniz. Bir Cumartesi veya Pazar günü, o trafikte,  Kadıköy’den Anadolu Kavağı’na gidiş birbuçuk, dönüş ikibuçuk saati bulur. Aldığınız bütün keyif, dönüş yolunda erir. Beyoğlu’na gitseniz, artık eski tadı kalmadı. Beyoğlu şimdi kapkaçcı, tinerci, serseri yatağı oldu. Arabanızı Odakule’ye park ettiyseniz, bir tinerciye takılmadan İstiklal’den Odakule’ye geçmeniz zor. Geçtiniz diyelim, arabanızı aldınız, Dolmabahçe’den aşağı iniyorsunuz, ışıklarda mutlaka birkaç tinerci bir anda önünüze fırlayıp para isteyecektir. Devam edemezsiniz, çünkü ezilirler, para vermek için pencereyi açamazsınız, hepsi birden cama yapışırlar. Sinirleriniz bozulur eve dönersiniz.

Bodrum’da ise, gezmeyi seviyorsanız, Temmuz-Ağustos sıcağında değil belki, ama diğer zamanlarda tüm Ege kıyılarını dolaşabilir, birkaç gününüzü evden uzakta geçirebilirsiniz.

Bodrum sokakları




Bodrum sokakları. Soldaki evin yenidünyası sokağa taşmış.



Gümüşlük Yalı'da bir bahçe duvarı. Ege'de "sahil"e "yalı" derler.





Bodrum sokaklarını gezmek ayrı bir zevk




Gümüşlük Tavşan Adası




Hava, su konusuna girmeye gerek yok aslında ama girelim. Istanbul’da egzos kokusu almamak için arabanızın camını açmak istemeseniz de, bir süre sonra kanıksar, vazgeçer, kirli havayı yirmidört saat içinize çekmek zorunda kalırsınız. Burada ise, trafik yok, sanayi yok, on, yirmi, otuz, elli katlı binalar yok, hava mis gibi. Dedim ya, sabahları çiçek kokularıyla uyanıyorum, geceleri yıldızları seyredebiliyorum. E, bu da sağlık demek.

Balkondan Yalıkavak yönü




Balkonumdan Küçük Kremit Adası


Sistematik olarak yazarsam, Bodrum’un avantajları sakinlik, büyük kent stresinden uzaklaşmak, egolardan arınmak, egosuz bir çevrede yaşamak, biraz kirlenmeye başlasa da sık sık denize girebilmek, mustakil ev ve bahçe keyfi, trafik sıkıntısından uzak olmak, daha temiz, daha sağlıklı beslenme, ucuzluk, daha dar bir harcama portföyü, daha çok gezebilmek.

Dezavantajları ise daha az konser, sergi, tiyatro, sinema ve diğer kültürel aktivitelere katılma imkanı, nispeten dar bir sosyal çevre, daha kısıtlı eğitim ve sağlık imkanları.

Bodrum Kalesi'nin taşları Mauselion'dan alınmış. Kaynağı Gümüşlük'teki Koyunbaba Taş Ocağı

Özetle, Bodrum’da yaşamak, büyük kentlerdeki tüketim kalıplarınızdan vazgeçmeye istekli olmakla mümkün. Istanbul’da tüketim toplumunun bir ferdi olarak yaşanıyor. Sistem insanları sadece birer tüketici olarak görüyor ve yememizi, içmemizi, giyim kuşamımızı, oturduğumuz evleri, kullandığımız elektronik cihazları, alacağımız otomobilleri, alışveriş yaptığımız yerleri, kısaca yaşam tarzımızı şekillendiriyor.

Pembe gelincikler

Bodrum’da ise sistemle aramızda o kadar sıkı ilişki yok. İnsanlar açgözlü değil. Pazara gidiyorsunuz, iki kilo domates istiyorsunuz, torbaya seçip dolduruyorsunuz, pazarcı tartıyor, üçyüz gram fazla geliyor, pazarcıya “birazını alıver” diyorsunuz, “boşver abi, o da bizden olsun” diyor. Bodrum'da daha güleryüzlü yaşanabiliyor. O yüzden, Bodrum ile Istanbul arasındaki fark, elma ile armut arasındaki fark gibi. Burada sadece Bodrum'u Istanbul ile kabaca karşılaştırdım. Datça, Kaş, Kalkan, Gökova, Selimiye gibi yerler de Bodrum'un sakinliğine sahipler. Ama hepsinin kendine özgü tarafları var. Onlar da belki başka bir yazının konusu olur.