![]() |
Bodrum'da yaşamam Balıkçı'ya özenerek başladı. |
Bodrum ile
Istanbul, ya da küçük, sakin bir sahil kasabasındaki yaşam ile büyük kentteki
yaşam arasında çok fark var. Ben 25 yıl Ankara ve Istanbul’da Türkiye’nin en
büyük finans kurumlarından birinde masa başında çalışırken, çocukluğumdan beri
okuduğum Halikarnas Balıkçısı’nın kitaplarının, mitolojiye duyduğum ilginin ve Ege’li
geçmişimin çekiciliğine dayanamayarak, 7-8 yıldır zamanımın büyük bölümünü
Bodrum’da geçirmeye başladım. Zaten bildiğim, istediğim bir yaşam tarzıydı,
Bodrum’da hiç bocalamadım.
Bahçe ürünü salatalık |
Bu demek değil
ki, Bodrum’da yaşam, Istanbul’a kıyasla her bakımdan avantajlı. Tabii ki değil.
İki tarafın da farklı güçlü ve zayıf yönleri var. Istanbul’daki arkadaşlarım,
“acaba biz de oraya gelsek bocalar mıyız” diye soruyorlar, bu yazıyı o yüzden
yazıyorum.
![]() |
Komşu damdaki serçe |
Ekonomik olarak
baktığımda, Bodrum’da yaşamak büyük kentlerdeki yaşamla karşılaştırıldığında,
benim için daha ucuz. “Istanbul’daki evim bir kenarda dursun, Bodrum’da da bir
ev alayım” diyorsanız, tabii ki para lazım, ama o bile, Istanbul’un iyi
semtlerindekinden pahalı değil. Kirada oturacaksanız, o da daha ucuz.
Aradığınız şey
sakin, egolardan uzak, rahat, keyifli yaşamaksa, Bodrum’da farklı bir tüketim
kalıbına sahip olmanız gerekir. “Trendy olayım, Nişantaşı, Etiler eğlence kültürünü
sürdüreyim” diyorsanız, burada o zaten yok. Ha, her akşam Gümüşlük yalıdaki, Türkbükü'ndeki lokantalara gitmek isterseniz, doğru, oralarda deniz kıyısında rakı sohbeti yapmak keyiflidir,
fakat o iş masraflıdır, baş edemezsiniz, her akşam oraya takılmanız gerekmiyor.
Güzel ve daha ucuz başka yerler de var. Ayrıca evinizde, bahçenizde de keyif
yapabilirsiniz. Kaldı ki, sanki Istanbul’da her akşam Boğaz’da mı yiyoruz.
Gidenler bilir, hafta içlerinde Nevizade, Beşiktaş Çarşı, Sarıyer sahili
lokantaları, Yeniköy ve daha birçok yer tenha olur.
Modayı izlemek,
trendy olmak diye bir sıkıntı da yok burada. Istanbul’da çalışırken “giyim
kuşamınız çalıştığınız kurumun imajını zedelemeyecek şekilde presentabl” olacak
diye “performans değerlendirme silahı”nı göğsümüze yönelten patronlar da yok ki,
maaşımızı Beymen’e, Vakko’ya yatıralım, AVM AVM dolaşıp cekete uygun ipek
kravat arayalım... Veya emekli olduğumuz zaman bile, sosyal çevremizce
yadırganma endişesiyle marka giymeye devam edelim. Burada yaz ve kışı bir iki
blucin, şort, t-shirt, sweatshirt, sandalet, spor ayakkabı ve bir de şapkayla, yağmurlu günler için bir botla rahat rahat geçirirsiniz, sonraki yaz ve kışlarda da, eskiyinceye kadar gene
bunlarla devam edebilirsiniz.
Ulaşım çok daha
ucuz. Istanbul’da attığınız adım paradır, en yakın mesafe yürüyerek yarım
saattir, o da otoyol kenarlarında yürümeyi göze alırsanız. Her yere arabayla,
taksiyle, beklemeyi ve binince de ayakta gitmeyi göze alırsanız dolmuşla gitmek
zorundasınız. Burada mesafeler çok daha kısa. Ayda en fazla bir depo yakıt yetiyor. O da, hergün araba kullanırsanız.
Sebze-meyve
fiyatları Istanbul’dan hem biraz daha ucuz, hem de çok daha tazedir, hatta
günlüktür, daha nasıl olsun. Bazı pazarcılar sabah topladıklarını getirip
satıyorlar. Daha önemlisi, aldığınız sebze meyve çok daha kaliteli. Öylesini
Istanbul’da bulmak zor. Zaten hemen hergün bir semtte pazar var. Çarşamba
Gümüşlük, Perşembe Yalıkavak, Cumartesi Turgutreis, diğer günlerde de
Ortakent’te, Bodrum’da, başka mahallelerde... Üstelik pazarlardan alışveriş yapmak çok da keyifli. Belki
okuma yazma bile bilmeyen köylü kadınla ahbaplık ediyorsunuz. Dedim ya, burada ego
yok. Ayrıca, zevk alıyorsanız, tadımlık da olsa, bahçenizde de birkaç çeşit
sebze, meyve yetiştirebilirsiniz. Pazara gidemedniz, dolaşırken, köylerden geçerken köylülerin yol kenarındaki tezgahlarından da alışveriş yapabilirsiniz.
Çocuğu olanların
en büyük harcama kalemi okullar olmalı. Bodrum’da birkaç kolej var, eğitimleri
kaliteliymiş, fakat okul ücretleri Istanbul’daki özel okullardan farksız. Ama gene
de buradaki çocuklar için başka avantajlar olduğunu söyleyebilirim: Doğa
ile daha içiçe yaşıyorlar, çileğin ağaçta yetişmediğini, yumurtanın fabrikada
üretilmediğini görüyor, doğal gıdalarla besleniyorlar, marka ve tüketim toplumundan
uzak yetişiyorlar.
Sağlık
sorunlarını konuşursak, artık Bodrum’da da gayet iyi hastaneler var. Eskiden
azdı, ama artık var. Istanbul’daki kadar çok seçenek yok, doğru, fakat Istanbul’da
stres-ilişkili rahatsızlık yaratan trafik, gürültü, pislik, kısaca, bildiğimiz
büyük şehir stresi de burada yok. Buna karşılık Bodrum’da daha sağlıklı beslenme
ve yaşam imkanları var.
Güney Afrika'lı gitarist Derek Gripper Gümüşlük Koyunbaba Taş Ocağı'nda konsere başlarken. |
"Strawberry Fields Are Forever" |
Eğlence derseniz Bodrum’da da var. Doğru, Istanbul’da her gece en az kırk yerde canlı konser vardır. Peki kim, haftada kaç akşam o konserlere ya da canlı müzik yapılan barlara gidiyor. Ben Istanbul’daki ilk yıllarımda her gece Beyoğlu’na takılırdım, ama giderek yorulmaya, trafiği ve yorgunluğu göze alamamaya başlamıştım. Bodrum’da kışın çok daha az canlı müzik var, ama daha güzel ve nezih ortamlarda. Yazın ise Bodrum Kalesi’nde ve Gümüşlük’te bale ve klasik müzik festivalleri yapılıyor, birçok barda canlı müzik dinlenebiliyor. Tabii burada, büyük şehirlerde olmayan şeyler de var, mesela alın içkinizi, oturun bahçenizde ve koyun CD çalarınıza bir albümü, yıldızların altında hafif hafif hayallere dalın. Tabii ki burada yıldızları da sayabiliyorsunuz, çünkü temiz hava var. Bahçenizdeki limon ağacına bakarak, Peter, Paul & Mary'den "Lemon Tree"yi dinleyin. Ya da Beatles'dan "Strawberry Fields Are Forever"ı mırıldanarak "tarla"nızdan çilek toplayın. Bu keyif de Istanbul’da yok.
Bahçe deyince, burada hemen her evin bahçesi var. Toprağa, çiçeklere, ağaca dokunmak büyük keyif. Tabii, eğer bundan zevk alıyorsanız. Mesela ben bahçemde yirmi metrekarelik bir yere domates, biber , salatalık maydanoz, nane ektim. Biberiye de var. Buradan alacağım ürün en fazla üç kilo domates, dört kilo salatalık, yarım kilo biber, toplasam 30 liralık ürün. Buna karşılık fidesine, gübresine, sulamasına en az üç-dört kat fazla para veriyorum. Ama gidip pazardan almak yerine bahçemden, kendi yetiştirdiğim şeyleri toplayıp yemenin, toprağa dokunmanın zevki buna değiyor. Salata yaparken dolapta maydanoz, nane mi bulamıyorum, hemen inip bahçeden üç-beş sap koparıyorum. Istanbul’da ise, çok istekliyseniz, ancak saksıda yapabilirsiniz bunu. Sabahları açık pencereden melisa ve hanımeli kokularıyla uyanmanın, 50 yaşınızı devirmişken çocuk gibi bahçenizdeki ağaca çıkıp üç beş tane vişne toplamanın zevki de Istanbul’daki yaşamımda hiç olmamıştı. Burada var. Bahçeyle uğraşmak zaten başlıbaşına bir yazı konusu.
Bodrum küçük yer.
Buraya yerleşince Istanbul’daki arkadaş çevrenizden ister istemez kopuyor, en
azından uzaklaşıyorsunuz. Istanbul’da çok daha geniş bir çevreniz
olabiliyor. Burada ise o imkan sınırlı. Ama iyi ilişkilerle onu da elde
edebiliyorsunuz. Tabii, arkadaş çevresinin Istanbul’daki önemiyle Bodrum’daki
önemi de farklı. Istanbul’da işten çıkıp eve gitmeyi istemezken, burada
evinizde, bahçenizde zaman geçirmekten daha çok keyif alıyorsunuz. Zaten, bir
de şu var, eğer emekli iseniz, Istanbul’da da olsanız, arkadaşlarınızın çoğu
işyerinden olduğu için, onlarla ilişkiniz hiçbir zaman eskisi gibi olmuyor,
giderek zayıflıyor.
Istanbul’da hafta
sonlarında Polonezköy’e, Poyrazköy’e, Kavaklar’a gidip kır havası özleminizi
giderebilirsiniz. Ama acaba bunu her hafta yapabilir misiniz. Bir Cumartesi
veya Pazar günü, o trafikte,
Kadıköy’den Anadolu Kavağı’na gidiş birbuçuk, dönüş ikibuçuk saati
bulur. Aldığınız bütün keyif, dönüş yolunda erir. Beyoğlu’na gitseniz, artık
eski tadı kalmadı. Beyoğlu şimdi kapkaçcı, tinerci, serseri yatağı oldu.
Arabanızı Odakule’ye park ettiyseniz, bir tinerciye takılmadan İstiklal’den
Odakule’ye geçmeniz zor. Geçtiniz diyelim, arabanızı aldınız, Dolmabahçe’den
aşağı iniyorsunuz, ışıklarda mutlaka birkaç tinerci bir anda önünüze fırlayıp para
isteyecektir. Devam edemezsiniz, çünkü ezilirler, para vermek için pencereyi
açamazsınız, hepsi birden cama yapışırlar. Sinirleriniz bozulur eve dönersiniz.
Bodrum’da ise,
gezmeyi seviyorsanız, Temmuz-Ağustos sıcağında değil belki, ama diğer
zamanlarda tüm Ege kıyılarını dolaşabilir, birkaç gününüzü evden uzakta
geçirebilirsiniz.
![]() |
Bodrum sokakları. Soldaki evin yenidünyası sokağa taşmış. |
![]() |
Gümüşlük Yalı'da bir bahçe duvarı. Ege'de "sahil"e "yalı" derler. |
Bodrum sokaklarını gezmek ayrı bir zevk |
![]() |
Gümüşlük Tavşan Adası |
Hava, su konusuna girmeye gerek yok aslında ama girelim. Istanbul’da egzos kokusu almamak için arabanızın camını açmak istemeseniz de, bir süre sonra kanıksar, vazgeçer, kirli havayı yirmidört saat içinize çekmek zorunda kalırsınız. Burada ise, trafik yok, sanayi yok, on, yirmi, otuz, elli katlı binalar yok, hava mis gibi. Dedim ya, sabahları çiçek kokularıyla uyanıyorum, geceleri yıldızları seyredebiliyorum. E, bu da sağlık demek.
![]() |
Balkonumdan Küçük Kremit Adası |
Sistematik olarak yazarsam, Bodrum’un avantajları sakinlik, büyük kent stresinden uzaklaşmak, egolardan arınmak, egosuz bir çevrede yaşamak, biraz kirlenmeye başlasa da sık sık denize girebilmek, mustakil ev ve bahçe keyfi, trafik sıkıntısından uzak olmak, daha temiz, daha sağlıklı beslenme, ucuzluk, daha dar bir harcama portföyü, daha çok gezebilmek.
Dezavantajları
ise daha az konser, sergi, tiyatro, sinema ve diğer kültürel aktivitelere katılma imkanı,
nispeten dar bir sosyal çevre, daha kısıtlı eğitim ve sağlık imkanları.
Özetle, Bodrum’da
yaşamak, büyük kentlerdeki tüketim kalıplarınızdan vazgeçmeye istekli olmakla
mümkün. Istanbul’da tüketim toplumunun bir ferdi olarak yaşanıyor. Sistem insanları sadece birer tüketici
olarak görüyor ve yememizi, içmemizi, giyim kuşamımızı, oturduğumuz evleri,
kullandığımız elektronik cihazları, alacağımız otomobilleri, alışveriş
yaptığımız yerleri, kısaca yaşam tarzımızı şekillendiriyor.
Bodrum’da ise
sistemle aramızda o kadar sıkı ilişki yok. İnsanlar açgözlü değil. Pazara
gidiyorsunuz, iki kilo domates istiyorsunuz, torbaya seçip dolduruyorsunuz,
pazarcı tartıyor, üçyüz gram fazla geliyor, pazarcıya “birazını alıver”
diyorsunuz, “boşver abi, o da bizden olsun” diyor. Bodrum'da daha güleryüzlü yaşanabiliyor. O yüzden,
Bodrum ile Istanbul arasındaki fark, elma ile armut arasındaki fark gibi. Burada sadece Bodrum'u Istanbul ile kabaca karşılaştırdım. Datça, Kaş, Kalkan, Gökova, Selimiye gibi yerler de Bodrum'un sakinliğine sahipler. Ama hepsinin kendine özgü tarafları var. Onlar da belki başka bir yazının konusu olur.