Gümüşlük Klasik
Müzik Festivali’nin 8 Ağustos 2015’teki kapanış konserinde AyşeDeniz Gökçin’in
Pink Floyd konserini izledim. Biletimi haftalar öncesinden ayırtmıştım. Aslında
sadece piyanoyla yorumlanacak bir Pink Floyd konserinin zayıf kalacağını
düşünmüştüm ama AyşeDeniz, bir piyanodan çıkarılabileceğini hayal dahi
edemediğim ses ve efektlerle harika bir performans sundu. Konser iki bölümdü.
Pink Floyd yorumlarıyla başladı. İkinci bölümde ise Nirvana vardı.
Gümüşlük Antik Taş
Ocağı gündüzleri bakımsız ve kirli görünse de, gece o çirkinlikleri örtüyor.
Üstelik güzel de bir ışıklandırmayla etkileyici bir yere dönüşüyor. Piyanist
konsere, bence piyanoyla çalınması en zor müziklerden biriyle, “Welcome to the
Machine”le başladı. Piyanonun tuşlarına sakin sakin dokundukça, bana şarkının
bestecisi Roger Waters’dan çok Richard Wright’ı hatırlattı. Bilmiyorum neden.
Ama galiba, Waters’ın bence polemikçi kişiliğinin yarattığı antipatiye
karşılık, Wright’ın Pink Floyd çalışmalarında çok fazla gözardı edilen katkıları
nedeniyle. Ki grubun rock müzikte devrim yaratan “Dark Side of the Moon”
albümü, Rick Wright olmasa sönük kalabilirdi. Aynı şekilde, “Welcome to the
Machine” albümü ve özellikle albümü açan ve kapatan “Shine on You Crazy
Diamond”da da Wright’ın piyano dokunuşları ve klavye kullanımı çok önemli
katkılardı.
İkinci şarkı “Set
the Controls for the Heart of the Sun”da Nick Mason’ın davulu AyşeDeniz’de aynı
yumuşaklıkta piyano seslerine dönüştü. AyşeDeniz bir taraftan tuşlara
dokunurken, bir taraftan da ayağa kalkarak piyanonun açık kapağından içeri
vuruyor, arada yer yer vokal de yapıyordu. Çok güzel bir yorumdu. Zaten
dinlediğim kadarıyla, sanatçının yorum anlayışı da farklı. Bizde özellikle pop
müzikte yorumun ne anlama geldiği pek bilinmez. Şarkıcı, bir Fransızca,
İtalyanca, İngilizce, İbranice, herhangi bir dilde popüler olan bir şarkıyı
alır, fotokopi gibi, sadece Türkçe sözlerle söyler, buna da “aranjman” ya da
“yorum” der. Oysa yorum deyince hep Beatles’ın “With A Little Help From My
Friends”ini Joe Cocker’ın nasıl seslendirdiğini örnek gösteririm. Joe Cocker o
pop şarkısını bir “beyaz ritm & blues”a çevirmiştir. Yorum öyle olur. Bir
kere, AyşeDeniz’in yorumları, orijinalinde bir sürü ses efekti, elektrik gitar,
akustik gitar, klavye, vurmalılar, bas ve başka rock müzik enstrümanları
kullanılırken, sadece piyanoya dayanıyor. Ayrıca şarkı aralarında kendi
bestelerini de ekleyerek köprü kuruyor. Zaten kendisi de konser sırasında, Pink
Floyd projesinin klasik yorum anlayışından farklı olduğunu, şarkıları adeta
kendi yaklaşımıyla yeniden bestelediğini söyledi, ki bu zaten hissediliyor. Gerçi
“yeniden besteleme” sözü abartılı bulunabilir ama gerek konser broşüründe,
gerek CD’de her şarkı zaten orijinal yaratıcılarına “credit” edilmiş. Buna
karşılık, AyşeDeniz gerçekten, eline aldığı her Pink Floyd şarkısına kendi
yorumlarını katmış.
İşte “Set the
Controls for the Heart of the Sun”ın hemen ardından kendi bestesi
“Listsified-Fantasia Quasi Sonata”yı seslendiriyor ve gene bir Roger Waters
bestesi “Hey You”ya geçiyor. Arkasından Pink Floyd’un en sakin, en güzel
şarkılarından, David Gilmour ve Roger Waters bestesi “Wish You Were Here”
geliyor. Gilmour’un akustik gitar girişi, burada yerini yumuşak piyano
tuşlarına bırakıyor ve konserin birinci bölümü gene “The Wall”dan “Another
Brick in the Wall”la kapanıyor.
Bu aslında sadece
bir Pink Floyd konseri değil, ikinci bölümde de Nirvana var. Çok ilgilendiğim
bir grup olmasa da, severim ama müzikal olarak da Pink Floyd’la fazla bağlantı
kuramadığım bir grup.
Bu bölümde
sanatçı önce Kurt Cobain’in doğumunu, yükselişini ve çöküşünü anlattığı “Hymn”
ve “Chorale” isimli kendi bestelerini, hemen ardından Cobain’in ünlü “Smells
Like a Teen Spirit”ini çaldı ve sonra da gene birer Cobain bestesi olan “Rape
Me”, “In Blossom” ve Heart Shaped Box”la konseri bitirdi.
Konserde beşyüz
kadar dinleyici vardı, bol bol alkışlayarak sanatçıyı bis’e çağırdık, ama
kapanış konseri olduğu için sahneye hemen kapanış konuşması yapmak üzere Gülsin
Onay, ki yıllardır festivalin öncülüğünü yapıyor, ve başka konuşmacılar davet
edildi. Bis olmaması tam bir hayal kırıklığı yaratıyordu ki, konuşmalardan
sonra AyşeDeniz Gökçin tekrar sahneye geldi ve “bugün David Gilmour’dan hiç
şarkı çalmadım, şimdi “High Hopes”u seslendireyim” dedi. Pink Floyd’un Roger
Waters ayrıldıktan sonra yaptığı albümlerden olan “Division Bell”den bir
çalışmaydı ve harika bir yorumdu. Konser alkışlarla bitti.
Gümüşlük Klasik
Müzik Festivali çok güzel bir organizasyon. Önceleri Gümüşlük Yalı’daki
Eklisia’da yapılırken artık Gümüşkaya Sitesi alanında yer alan Gümüşlük Antik
Taş Ocağı’na geçildi. Çok da iyi oldu. Evimin de burada olması benim için
avantaj, ama daha önemlisi, bence Taş Ocağı Bodrum’un en önemli tarihi
mekanlarından biri. Çünkü, Bodrum’un simgesi Bodrum Kalesi, bir zamanlar
dünyanın yedi harikasından biri olarak sayılan Mauselion’dan arta kalan
taşlarla inşa edilmiş. Mauselion ise bu ocaktan çıkarılan taşlarla! Bugün
Mauselion’dan geriye kalan hemen hiçbirşey olmadığı dikkate alınınca, Taş
Ocağı’nın önemi de ortaya çıkıyor. Keşke festival organizasyonu Taş Ocağı'nın
girişine, buranın tarihi önemine ilişkin bir pano yazıp ziyaretçilerin
bilgilenmesini sağlasa, alanın hukuki sahipleri ve festival organizasyonu da
alanın sit alanı olduğunu dikkate alarak, temizliğine önem verse.
AyşeDeniz Gökçin, "Pink Floyd Classical Concept" |
Sanatçı Pink
Floyd eserlerini çalarken tuşlara her dokunuşunda bana Emerson, Lake &
Palmer’ın klavyecisi Keith Emerson’ı hatırlattı. ELP’nin her çalışması solo
piyanoya uymayabilir, ama Pink Floyd konserinden edindiğim izlenim, AyşeDeniz’in tarzına çok uygun birçok
ELP şarkısı var. Sanatçı keşke bir de Emerson Lake & Palmer
albümü çıkarsa ve Gümüşlük’te seslendirse...