Wednesday, September 9, 2015

Eylül’de Bodrum



Acı biber demetleri

Istanbul ve Ankara’da yaşayanların tatil deyince ilk akıllarına gelen yer Bodrum. Kış boyunca kapalı, havasız ofislerde çalışanlar, yorgunluklarını atmak için yaz mevsiminin gelmesini iple çekiyorlar. Yaza doğru erkekler arabalarının bakımlarını yaptırırken, kadınlar bikinilerini giyindiklerinde daha “fit” görünebilmek için rejime başlıyor, yeni plaj malzemeleri için AVM’leri dolduruyorlar. Topu topu bir ya da en fazla iki haftalık tatil yapacak olan tatilciler  Temmuz başında Bodrum’a akın etmeye başlıyorlar. Yazlığı olanlar yazlıklarına, olmayanlar tatil sitelerine, otellere, pansiyonlara doluşuyor, bol bol güneşleniliyor, denize giriliyor, rakı-balık sofralarına oturuluyor, bir an önce emekli olup Bodrum’da yeni bir yaşam kurma hayalleri kuruluyor, tatile çıkmadan önce zorla verilen kilolar geri alınarak üzgün süzgün Istanbul’a, Ankara’ya dönülüyor ve bu süreç Ağustos sonuna kadar böylece devam ediyor. Çoğu emekli olan yazlıkçılar ise genellikle okullar açılmadan, Ağustos sonlarında kışlık evlerine gidiyor.

Reçeller, incirler, son mahsul çilekler 
Tatilciler Bodrum’dayken, ilçenin 150 bin olan nüfusu 1 milyona yükseliyor, çarşı pazar, sahiller, lokantalar, kafeler kalabalıklaşıyor, Bodrum merkezinin trafiği Istanbul’u, sokakları İstiklal Caddesi kalabalığını aratmaz hale geliyor ve nihayet yaz bitiyor, Eylül’e giriliyor: Bodrum’un en güzel mevsimi.

Sanılmasın ki burada akıl hocalığı yapıyorum, çalışırken ben de çoğu zaman Temmuz-Ağustos’da tatile çıkardım. Ama Bodrumlu olduktan sonra Eylül’ün değerini anladım.

Eylül’de Bodrum boşalıyor. Etraf sakinleşiyor, bir elinde sigara paketiyle cep telefonu, öbür elinde araba anahtarı dolaşan tipler kayboluyor. Bütün tatilciler böyle demek istemiyorum, yanlış anlaşılmasın, ama böyle tipler çok göze batıyor. Buna karşılık sağda solda daha çok yerli halk görülür oluyor. Örneğin Gümüşlük Belediye Kahvesi’nde Temmuz-Ağustos’da yer bulmak zorken, yaz bitince masalar tenhalaşıyor, tatilci müşterilerin yerini çilek üreticileri, balıkçılar, ilçeyi terketmek üzere olan kafe, lokanta çalışanları, artık buraya yerleşmiş emekliler alıyor.

Gümüşlük Eylül'de tenhalaşmaya başlıyor


Annem Eylül'de de Bodrum'da

Trafik, sakinleşmesinin yanında, daha güvenli hale geliyor. Tatilciler varken trafik berbat çünkü burada. Özellikle kendilerini hala Istanbul’da sanan züppeler BMW, Volvo, Mercedes’leriyle dar Bodrum yollarında hız yapıyor, makaslar atmaya, anormal tehlikeli sollamalar yapmaya devam ediyorlar. Bunlar ya tatilde rahatlamak gerektiğini bilmiyorlar, ya zamanları kısıtlı olduğu için acele ve tehlikeli kullanmayı göze alıyorlar. Ama onların yüzünden her yaz kaç kez tehlike atlattığımı ben bilirim. Hatta bir keresinde tek yön gidiş-tek yön gelişli Ortakent yolunda önündeki arabayı hatalı sollayan bir BMW’liyle, son hızla üzerime gelirken az kalsın kafa kafaya çarpışacaktım ki direksiyonu son bir refleksle sağa kırarak nasıl kurtulduğuma hala inanamıyorum. Nitekim az ileride kırmızı ışıkta durunca arkamdaki arabanın sürücüsü yanıma yaklaşarak penceresini açıp, “tebrik ederim beyfendi, çok iyi kurtardınız, ne biçim araba kullanıyor bunlar böyle...” demişti. Ne tuhaf, bu olaydan bir dakika sonra bu kez beyaz, çok güzel bir Volvo hatalı sağlayarak hızla önüme geçti, az ileride de ışıkta durmak zorunda kaldı! Burada pahalı markaları yazarak servet düşmanlığı yapmaya çalışmıyorum. Benim de çok param olsa ben de o arabalardan kullanırım. Ama ne yazık ki bu ülkede birçok paralı kimse cahil ve zenginliklerini hazmedememiş durumda. Ama nedense, sıradan marka arabaların sahipleri daha düzgün araç kullanıyor gibi geliyor bana. Oysa tatilci akını dışında burada korna bile çalmıyorum. Herkes arabasını sakin, yavaş kullanıyor.

Hava sıcaklığı Eylül’de “süt gibi” oluyor. Başka nasıl tanımlayabilirim... O kavurucu, nefes aldırmayan yaz sıcakları gidiyor, yerine ılık bir hava geliyor. Gümüşlük-Yalıkavak kuzeye baktığı için yaz aylarında zaman zaman sert rüzgarlar alır, deniz dalgalı olur. Eylül’de ise rüzgar genellikle duruyor, deniz havuz gibi sakin, durgun oluyor. Sıcaklığını da koruyor. Durgun olunca denizin rengi bile değişiyor, açık maviye dönüşüyor. Çalkantılı, dalgalı denizde yüzmek nispeten yorucu olduğu için, Eylül’de durgun denizde daha uzun süre yüzebiliyorum. Yorulduğum zaman suyun üstünde sırtüstü yatıp dinleniyor, sonra gene yüzmeye devam edebiliyorum. Saatlerce denizde kalabiliyorum. Su durgun ve temiz olduğu için üç-dört metrelik yerlerde bile dipteki kum, balıklar  rahatlıkla görülüyor, balıklar akvaryumdaymışım gibi parmaklarımın arasından geçiyor, yüzmek çok daha keyifli oluyor. Rüzgarlı günlerde ise, yüzmek zorlaşıyor, ama Ege'ye açılan yelkenlileri seyretmek keyif veriyor.

Yelkenler yavaş yavaş açılmaya başlıyor


Bodrum artık çok kalabalıklaştığı için son yıllarda deniz kirliliği de başladı. Evlerin arıtma suları yetmiyormuş gibi, yatların yarattığı kirlilik de arttı. “Ne ilgisi var” derseniz, o kimisi milyon dolarlık yatlar sistinelerini, yani atıklarını boşaltmak için marinaya gidip para ödemektense, denize bırakmayı tercih ediyorlarlar. Hele bayram tatili sırasında onların yüzünden deniz o kadar kirlenmişti ki, yazmayan gazete kalmamıştı. Günlerce denize girememiştim. Nasıl bir kirliliktir bu, inanılır gibi değil. Denizin yüzeyinde 20-30 metrekare, kirli-kahverengi bir yağ ve atık tabakası. İçinde atık olabilecek herşey var, pislik, mazot, makine yağı, sigara paketleri, izmaritler, ambalaj malzemeleri, çikolata paketleri, tuvalet atıkları... Sorumluları tabii ki, Istanbul, Ankara veya yurtdışındaki işyerlerinin “saygın”, “kibar” patronları, “büyük” işadamları. Demek ki kültürel ve etik zenginlik, maddi zenginlerimizin kafasına henüz girmemiş. Ama neyse ki Eylül’de bunlar da gidiyor, deniz kendisini temizliyor.

Yazın denizdeyken en büyük sıkıntım, sahildeki her kafeden, plajdan gelen saçma sapan Türk pop müziği. Hadi Timur Selçuk, Bülent Ortaçgil çalsa birşey demeyeceğim. Ama hepsi birbirine benzeyen, avazı çıktığı kadar bağıran arabesk-fantezi-pop denen, müzikle hiçbir ilgisi olmayan, sözleri hiçbirşey anlatmayan ritmik, mekanik bir gürültü kirliliği. Bari çalacaksanız, sesi sadece oturan müşterilerinizin duyacağı yükseklikte açın, yüz metre açıkta yüzenlerin de duyması gerekmiyor ki. Bir de, yahu burası deniz, sahil, müşterilerin yarısı da turist, bari, gene alçak sesle olmak kaydıyla, reggae çalsanız, Hawai şarkıları çalsanız, o hafif Fransız şansonlarını, İtalyan şarkılarını, “O Sole Mio” gibi, “Volare” gibi klasikleşmiş Ege, Akdeniz şarkılarını çalsanız daha akıllıca olmaz mı? Neyse ki Ağustos bitince yerli yabancı tatilciler gittiği için sahiller, kafeler boşalıyor, müzik de yavaş yavaş duruyor, çoluk çocuk bağırtıları bitiyor, rahat rahat, sessiz sakin yüzülüyor.

Annem Yalıkavak yolunda gecesefası tohumu topluyor









Doğa da değişiyor Eylül'de. Gerçi ilkbahardaki yeşillik azalıyor, çevre pastel renklere boyanıyor, ama zeytinler olgunlaşmaya, mandalina ağaçları yeşil yeşil meyve vermeye başlıyor, incir hasatları yapılıyor, yaz çiçekleri solsa da mavi ve beyaz yaseminler, sonbahara dayanıklı çiçekler açmaya devam ediyor, karabiberler kızarıyor.  

Gümüşlük pastele bürünmüş

Eylül'de Gümüşlük sahili




Komşum Sussie'nin bahçesinde zeytinler olgunlaşmaya başlıyor.

Torba sahilinde bir zeytin bahçesi

Mavi yaseminler (Plumbago) Eylül'de de faal!


İncir... Kutsal meyvelerden biri. Diğeri zeytin.



Bodrum'da çok karabiber ağacı var. Bunları biraz daha olgunlaştıktan sonra kullanabiliyoruz.


Eylül’de Bodrum pazarlarında yaz sebze-meyvelerinin yanına yavaş yavaş mandalina, portakal, lime, elma, ıspanak, pırasa, kereviz gibi kış yiyecekleri de eklenir. Köylüler bahçelerinden kopardıkları her derde deva kudret narlarını tezgahlara koyar, bal, reçel, pekmezleri ortaya çıkarırlar. Lezzetli incirler, alacalı, çekirdeksiz, sarı, siyah üzümler son çileklerin yerini alır. Ege bamyasını özellikle anmak lazım, çünkü onun kadar lezzetlisi yoktur. Bazıları yeşil, bazıları yeşilli morlu alaca olur. O kadar lezzetlidir ki, adına rock albümleri yapılmıştır, Eylül'de en çok yediğim sebzedir. Kalabalık azaldığı için pazarcılarla sohbetler uzar, hal hatır sorulur, Eylül sonunda Bodrum’dan ayrılacak olanlarla seneye görüşme sözleri verilir, fırsat olursa bahardan önce tekrar gelmeleri dilenir, ertesi yıl gelindiğinde de, mutlaka “hoşgeldin-hoşbulduk” sohbetleri yapılır. Velhasıl Eylül’de pazarcılarla müşteriler arasında daha samimi ilişkiler kurulur.

Ege bamyası




Kudret narları Temmuz ve Ağustos'ta büyümeye başlıyor, Eylül'e doğru içini açıyor. Şifa kaynağı. Ayrıca, adı üstünde, afrodizyak! 

Kızılcıklar Eylül'de pazara gelmeye başlıyor.



Mandalina... İlk hasat.


Domatesler hala lezzetli.



Mısırın bollaşma zamanı



Kaktüs meyveleri. Yol kenarlarından, bahçelerden de toplanabilir, ama zaten çok ucuz, pazardan da alınabilir,


Yalıkavak pazarından bir tezgah


Üzüm salkımları


Renk renk üzümler


Yalıkavak pazarı


Alaca patlıcanlar. Pek ilgi görmez ama en lezzetlisi bunlardır.











Peki, Eylül’den sonra Bodrum’un tadı kaçıyor mu, hayır kaçmıyor. Burada Ekim’de de denize girilebiliyor. En azından, hava Istanbul’dakinden daha ılık oluyor. Ha, kış gelince başka tabii. Sık sık sağnak yağmurlar yağıyor, hava burada da soğuyor, ama gene de doğa Istanbul’a göre daha yaşanabilir bir iklim sunuyor. Boşuna dememiş Balıkçı: “Başka yerde nur içinde yatılacağına, burada nur içinde yaşanır.”