Kısmet |
Denizcilikle, teknecilikle doğrudan ilgim olmadı (keşke
olabilseydi), ama denizi sevmemde en büyük etkenlerden biri Sadun ve Oda
Boro’nun Kısmet isimli yelkenlileriyle 22 Ağustos 1965’de başlayıp, 15 Haziran
1968’de bitirdikleri dünya turuydu. Geinin rotası İstanbul, Cebelitarık, Kanarya Adaları, Barbados, Karayip Adaları,
Panama Kanalı, Galapagos Adaları, Markiz Adaları, Tuamotu Adaları, Tahiti ve
Rüzgâraltı Adaları, Tonga Adaları, Fiji Adaları, Yeni Hebrid Adaları, Yeni
Gine, Torres Boğazı, Timor Adası, Endonezya, Singapur, Bengal Koyu, Seylan,
Arap Denizi, Kızıldeniz, İsrail ve İstanbul idi. Sadun Boro’nun gezi yazıları
Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanırdı. Yazılar düzenlilik göstermiyordu. Çünkü o
zamanlar internet yok, hızlı haberleşme olanakları yok. Borolar, bir kara
parçasına ayak bastıkları zaman, teknedeyken ya da bulundukları yerde
yazdıkları yazıları ve fotografları topluca bir postaneye ya da posta
kutusuna bırakıyor, Hürriyet de bu
yazıları ancak eline ulaştığı zaman parça parça yayınlıyordu. Ben de hergün
gazeteyi elime alır almaz, acaba Sadun Boro’dan yeni bir yazı var mı diye
heyecanla sayfaları karıştırıyordum. Boro’nun yazılarında beni çeken şeyler,
hem denizde fırtınalar, karaya oturma tehlikeleri, dev dalgalar, korsanlarla
mücadele gibi konularla macera niteliği taşıması, hem de hiç tanımadığım
topraklarda insanların nasıl yaşadıklarını, oraların doğal güzelliklerini
anlatmasıydı.
Sadun ve Oda Boro 1977-79 yıllarında, bu kez kızları
Deniz’i de yanlarına alarak, bir Atlantik turuna çıkmışlardı. Daha sonra her
iki geziye ilişkin yazılar “Pupa Yelken” ve “Yeni Dünya’ya Fora Yelken” isimli
iki kitapta yayınlandı.
Kısmet ahşap payandalar üzerinde gene dik duruyor. |
Kısmet’in maceralarını Hürriyet’ten okumaya başladığımda
henüz dokuz-on yaşlarındaydım ve her yazıyı heyecanla, hayretle karşılardım.
Seneler sonra Kısmet’i Koç Müzesi’nde ziyaret ettiğim zaman ise şaşkınlığım
daha da arttı! Demek ikibuçuk yıl boyunca atlatılan fırtınalar, dalgalarla
boğuşmalar, okyanusun ortasında karşılaşılan arızalar, kocaman yük gemileriyle
atlatılan çarpışma tehlikeleri, hepsi topu topu bu küçücük, 10,5 metrelik tekne
ileymiş! Demek bu küçücük teknede, hem de denizin ortasında, koskoca bir ikibuçuk
yıl yaşanabilmiş! Kısmet’i müzede görünce gerçekten hayret ettim. Boyunun
sadece 10,5 metre olması yetmiyormuş gibi, kamara alanını da dikkate alınca,
tekne üzerinde hareket alanı gerçekten çok az ve böyle bir teknede iki kişinin
bu kadar uzun bir süre, üstelik bir de gezi sırasında edindikleri kedileri
Miço’ya göz kulak olarak sıkılmadan yaşayabilmeleri kolay değil.
Kısmet Rahmi Koç Müzesi’ne getirilince önce Koç
Tersanesi’nde bakıma alınmış, boyaları, cilaları yenilenmiş, pervaneleri pırıl
pırıl parlatılmış, neredeyse yepyeni yapılmış. Kısmet’in denizlerdeki
serüveninin sadece bir okuyucusu olsam, güvertesine hiç çıkmasam da, onu
denizde değil, sergi alanında, taş zemin üzerinde, payandalarla ayakta duran bir
şekilde görmek bir bakıma hayal kırıklığı yarattı bende. Ama çaresi yok. Kısmet
1963 yapımı bir yelkenli. Bugün, 2016’da, 53 yaşında ve artık açık denizlere
açılamayacak bir durumda. O yüzden de, çürümeye bırakılmaktansa, müzede,
üstelik bakımlı şekilde gördüğüme çok sevindim. Ne yazık ki, Sadun Boro'yu geçen yıl kaybettik. Bir tekstil firmasında yüksek gelirli bir mühendisken, deniz aşkı yüzünden işini bırakıp okyanuslara açılmaya, dünyayı, başka coğrafyaları, başka insanları, bitkileri, hayvanları, başka yaşamları tanımaya adamıştı kendine.