Wednesday, August 3, 2016

Gümüşlük Klasik Müzik Festivali, 13

Simin Tander Quartet konseri öncesinde provalar... Suda Caz.


Gittiğim ilk büyük konser galiba Joan Baez’in Ankara’da Hipodrom’da Temmuz 1988’de verdiği konserdi. 500.000 kişinin katıldığı söylenmişti. O yıllarda Amerikan folk müziğini çok dinlerdim. Bob Dylan, Joan Baez, Joni Mitchell, Woody Guthrie, Peter Paul & Mary gibi... Gerçi esas aşkım İngiliz folk müziğiydi, ama onları radyoda pek çalmazlardı. Sonra kaçırmak istemediğim başka konserler oldu. Ama çoğu Istanbul’daydı. O yüzden, zaman zaman, akşam işten çıktıktan sonra apar topar otobüsle Istanbul’a gidip, konser izlediğim ve aynı gece Ankara’ya döndüğüm günler oldu. Jethro Tull, Jimmy Page & Robert Plant bunlardandır. 1999’da Istanbul’a taşınınca ise ilgimi çeken hiçbir konseri kaçırmamaya çalıştım. Ama Istanbul’da o kadar çok konser oluyordu ki, şımarıklık olmalı, seçici olmaya başlamıştım. Istanbul için boşuna denmemiş, dünya şehri diye. Leonard Cohen, Fairport Convention, Bob Dylan, Uriah Heep, Roger Waters, Eric Clapton & Steve Winwood, Nick Cave, Carl Palmer, Marianne Faithfull, Marcus Miller son büyük konserlerimden birkaçıydı. 2010'larda ise araya bir boşluk girdi, Artık hem görmek istediğim birçok şarkıcı ve grubu görmüştüm, hem de müzik piyasasındaki çöküş yüzünden ilgimi çeken fazla birşey kalmamıştı. 2007'de emekli olup yazlarımı Bodrum'da geçirmeye başladım.

Kumda Gitar. Sysyphos Pansiyon Yanı



Bodrum'da da Gümüşlük Klasik Müzik Festivali imdadıma yetişti. Konserleri izlemek için ne ulaşım, ne bilet fiyatı sorunu vardı. Üstelik konser mekanları da çok sevimliydi. Gümüşlük Festivali ilk yıllarda Gümüşlük’teki rum katolik kilisesi Eklisia’da yapılıyordu. Daha sonra Antik Myndos Taş Ocağı’na geçildi, ki burası Bodrum Satrabı Mausolos'un anıt mezarı Mauseleum'un yapımında kullanılan taşların çıkarıldığı ocak. Taş Ocağı'nın benim için özelliği de evimin yüz metre aşağısında olması. Bu yıl ise festivalin 13. yılı ve Taş Ocağı’na Gümüşlük sahili de eklendi, iskeleye inince sol uçtaki Sysyphos Pansiyon'un yanındaki kumsal. Konserler üç başlık altında düzenlendi: Sahilin hemen önünde "Suda Caz", aynı sahilin yan tarafında kumlar üzerinde "Kumda Gitar" ve Taş Ocağı'nda "Taşta Klasik". Son yıllarda modern caz ve etnik müziğe ilgim de arttığı için konser programı da ilgimi çekiyor. Bu yılki festivalde gittiğim ilk konser Antik Myndos Taş Ocağı’nda Gülsin Onay’ın açılış konseriydi. Harika bir programdı ve encore’da, beklediğim gibi bir Chopin noktürnü dinledik.

Simin Tander



12 Temmuz’da Simin Tander Quartet konserine gittim. Simin Afgan baba ve Alman anneden bir müzisyen, grubu ise Norveçlilerden oluşuyordu.  Simin'e piyanoda Jeroen van Vliet, basda Cord Heineking, davulda Etienne Nillesen eşlik etti. Bolca doğu ezgilerinin de yer aldığı kuzey esintili caz dinledik. Nick Drake’den yaptığı “River Man” yorumu da harikaydı. Nick Drake ne büyük müzisyenmiş, aramızdan ayrılalı onyıllar oldu, hala onun şarkıları söyleniyor. Konser atmosferi de çok güzeldi. Gün batıyordu, sahilde kurulan sahnenin arkası turuncu-mavi bir gökyüzüydü. Arada dalgaların hışırtısı geliyordu. Biz ise hava mis gibi kokarken kumsalda oturmuş, sağımızdan solumuzdan geçen köpeklere aldırmadan mükemmel bir caz konseri izliyorduk.

Simin Tander Quartet
Güney Afrikalı gitarist Derek Gripper’ın konserini ne yazık ki kaçırdım, ama en azından Gripper’ı daha önce Taş Ocağı’nda Carlo Domeniconi’yle birlikte izlemiş olmam teselli oldu. Ayrıca 26 Ağustosta, Kumda Gitar konserlerine katılan girarcılar bu kez Taşta Gitar Final Konseri’nde buluşacaklar. ‘24 Temmuz’da, merakla beklediğim İranlı ikili Naqsh Duo’nun konseri vardı ama iptal edildi. Oysa İran müziğini severim ve biletimi haftalar öncesinden almıştım. Ama onun da bir tesellisi oldu, yerine Erkan Oğur & Cenk Erdoğan konmuş. Bu da çok güzel bir konser oldu. Konser başlarken Erkan kısa bir konuşma yaptı. “Gümüşlük’te olmak bizim için bir terapi, burada olmaktan mutluyuz... Burada evde çalar gibi çalacağız. İsteyen bize katılabilir, isteyen katılmayabilir... Müzik her yerde, burada, orada denizde, ya da sessizlikte...” Hoş bir konuşmaydı.  Erkan Oğur bir virtüöz. O, klasik gitar, perdesiz gitar ve double-neck gitar, Cenk ise perdesiz bas çaldı. Çokluk kendi kompozisyonlarını seslendirdiler, son iki çalışma ise Yunus’tan ve Pir Sultan Abdal’dan anonim birer türküydü. Programın sonlarına doğru Erkan, birkaç gün önce konser veren Marek Pasieczny’yi sahneye çağırdı, o da ikiliye eşlik etti. Konser biraz geç başladı, bir saat kadar sürdü ve çok güzel geçti. Çıkışta Gümüşlük sahilinde dalgaların hışırtısını dinleyerek yürümek de başka bir keyifti!

Erkan Oğur ve Cenk Erdoğan Kumda Caz'da


Marek Pasieczny, Erkan Oğur ve Cenk Erdoğan


26 Temmuz’da Kumda Gitar Final Konseri vardı, ama Taş’ta yapıldı. Konseri Polonyalı Marek Pasieczny açtı, arkasından Ayşegül Koca Carlo Domeniconi’nin “Koyunbaba”sını seslendirdi, sonra da Cenk Erdoğan ve Derek Gripper çaldı.
Ayşegül Koca "Koyunbaba"yı yorumlarken


Marek Pasieczny

Derek Gripper ve Cenk Erdoğan





Muğla Belediyesi’nin bir caz orkestrası varmış. 1 Ağustos’ta Taş Ocağı’nda Ege türkülerini seslendirdiler, ki ona gidemedim, ertesi gün de Gümüşlük iskelesinde caz ve blues konseri verdiler. Bir zamanlar Batman’da da bir orkestra vardı, 70’li yılları yaşayanlar bilir, Batman TPAO Orkestrası. Vokalde İlhan Telli vardı. Birçok şarkıları radyolarda çalar, Hey Dergisi’nin listelerine girerdi, hatta “Noble Dame”in bir Türkçe cover’ını yapmışlardı. Sonra Batman ne hale geldi, memleket ne hale geldi. 

Muğla Büyükşehir Belediyesi Caz Orkestrası, Suda Caz

O yüzden Muğla Belediyesi’nin bir orkestra kurup desteklemesi aslında gayet normal birşey olsa da,  ender görülen girişim olduğu için mutluluk verici. Çok da güzel yorumladılar şarkıları. Ray Charles’dan, B.B.King’den, Sting’den, Muddy Waters’dan, Steive Wonder’dan klasikler çaldılar. Dokuz kişilik bir orkestraydı, saksafon, trompet, Hammond soloları da gayet iyiydi. Konserin tek kötü tarafı “halk” konseri, yani ücretsiz olmasıydı. Ne yazık ki, bedava birşey olunca ilgili ilgisiz birsürü insan işin peşine takılır ya, hele bir de konser Gümüşlük’te olunca... Bir baktım konser başladı, millet hala sohbete devam ediyor, resimler çekilip Instagram’a konuyor, mesajlar atılıyor, kahkahalar, selamlaşmalar, bir gürültü, bir gürültü... Çünkü Istanbul’a dönüşte herkese, ben Gümüşlük’te caz konserlerine gittim, diye hava atılacak... Konser bahane, Instagram, Facebook paylaşımları belge! Neyse, en azından arkamdaki sırada oturan aptal suratlı tipler uyarımdan sonra seslerini kestiler. Yoksa konseri izlemenin bir anlamı kalmayacaktı, kalkıp gidecektim. Paralı konserlerde bu rezillik olmuyor işte,  çünkü oraya müziği dinlemek isteyen geliyor. 


Jazz Cafe'de Akustik Bi Şeyler'in Afişi
Konser sonrasında da arkadaşımla, sahilde oturup bir içki içelim, dedik. Gümüşlük'ün en sevdiğim yerlerinden biri Jazz Cafe. Kumsalda bir masaya oturduk, şaraplarımızı söyledik, sonra baktık, orada da bir konser var: Akustik Bi Şeyler isimli bir grup. Vokal ve ıslıkda Goncagül Alankaya, gitarda Cevdet Alanbay, bateride Ayberk Garagon çaldılar. Gonca'nın çok yumuşak, tatlı bir sesi var. Açılış Pink Floyd'un "Wish You Were Here" şarkısıyla oldu, arkasından Beatles'dan "Michelle"i çaldılar. Türkçe, İngilizce karışık bir set-list yapmışlar. Cem Karaca'dan da iki şarkı söylediler. Güzel de söylediler. Hatta "Tamirci Çırağı"nda "işçisin sen işçi kal" nakaratında herkes coştu, ben de sol yumruğumu kaldırarak tempo tuttum, ki o sırada arkadaşım da bana bakıp "bu da ne" dercesine gülüyordu. Ama artık o kadar olacak. Ne de olsa 78 kuşağındanım, serde devrimcilik var. Seçtikleri şarkılar farklı ekollerde olsa da, tümünü kendi tarzlarıyla tatlı tatlı söylediler. Akustik bir konserdi. Saat 12'yi geçmişti. "Imagine"la konser bitti. Keşke gene gelseler. Gümüşlük'ün Bodrum'un diğer yerlerinden farkı biraz da bu galiba. Çevresiyle, etkinlikleriyle daha sevimli geliyor. Bazan sahilde bir yerler kapanıyor, yerine yenisi açılıyor, ama genellikle güzel yerler oluyor. Gerçi bu yıl Istanbul üst gelir düzeyinin zincir lokantalarından biri, Kassab, sahilde koca bir yeri almış, dükkanı kurmuş, gayet de sevimsiz olmuş ve Gümüşlük'e hiç yakışmamış. E Gümüşlük balıkçı köyü, bonfileyi bifteki burada kim ister! Ama umarım hatadan dönerler. Zaten ne zaman önünden geçtiysem masalar bomboş.

Kristin Asbjornsen

Kristin Asbornsen & Olav Torget

Olav Torget



Festivalde gideceğim son konser 9 Ağustos'taki Norveçli Kristin Asbjornsen'di. Kristin'e gitarda Olav Torget eşlik ediyordu. Son yıllarda katıldığım en sevdiğim konserlerden biri oldu. Bu konser de festivalin "Suda Caz" bölümünden ve Gümüşlük sahilinde, kalabalıktan uzak, ıssız, sakin bir kumsalda yapıldı. İlk şarkı "It's Been a Long Long Journey, Love" harika bir baladdı, Olav'ın gitarı da çok güzeldi. Kristin daha çok son albümü "I'll Meet You in the Morning"den, Afro-Amerikan spiritüellerinden çalışmalarını söyledi. Kristin'in konserleri Avrupa'da olunca, youtube kayıtlarından görüyorum, çok kalabalık oluyor, ama nedense Gümüşlük konserinde mekanın küçük olmasına rağmen boş sandalyeler vardı. Herhalde hem tanıtım yetersizliği, hem de tatilci rehavetinden olmalı. Ama, neyse işte, katılımın az olması belki de daha iyi oldu, sakin sakin bir konser izledik. Encore'a sıra gelince "Slow Down" diye bağırdım ama ya duyuramadım, ya da son şarkılarını söylemek istediği için duymazdan geldi, söylemedi. Konser sonunda son CD'sini imzalattım, Çiğdem resimlerimizi çekti. Keşke Norveç cazını Türkiye'de daha çok dinleyebilsek. Harika müzik yapıyorlar. Üstelik Norveç'in yarısı müzisyen olmalı ki, o kadar çok isim çıkarabilmişler. Bu yılki festival bugün Gülsin Onay'ın Taş Ocağı konseriyle bitiyor. Festival organizasyonu dar bütçe ve kadroyla gayet güzel iş çıkarıyor. Eminim seneye daha da güzel olacak.